Geç içerik

Unilever’den yeni oluşturduğu İklim ve Doğa Fonu’na 1 milyar Avro

Yayınlandı:

Ortalama okuma süresi: 7 dakika

Unilever, iklim değişikliğiyle mücadele etmek, doğayı korumak ve canlandırmak, gelecek nesiller için kaynakları korumak adına yeni adımlar belirledi.

Hands holding a seedling

Unilever, iklim değişikliğiyle mücadele etmek adına daha da kararlı adımlar atarak; gezegenimizi daha sağlıklı hale getirmek, doğayı korumak ve canlandırmak, gelecek nesiller için kaynakları korumak amacıyla bir dizi yeni önlem ve taahhüt açıkladı. Şirket bu doğrultuda, 2039 yılına kadar tüm ürünlerinden kaynaklanan emisyonları net olarak sıfırlama sözü verdi. Ayrıca şirket, yeni nesil çiftçiler ve küçük toprak sahipleriyle birlikte çalışıp onların güçlenmesine yardımcı olacak; ormanları, toprağı ve biyo-çeşitliliği korumak ve zarar görenleri eski haline getirmek için programlar yürütecek. Bütün bunların yanı sıra su stresi yaşayan yerlerdeki halkın suya daha iyi erişmesini sağlamak için devletler ve diğer kurumlarla birlikte çalışacak.

Bu adımları hızlandırmak için Unilever bünyesindeki markalar bir araya gelerek, bu amaçlara yönelik oluşturulan yeni İklim ve Doğa Fonu’na 1 milyar Avro kaynak aktaracak. Bu yatırım, anlamlı ve kararlı adımlar atmak ve ağaçlandırma, karbon tutma, yaban hayatının korunması ve suyun korunması gibi konuları kapsaması muhtemel projeleri önümüzdeki on yıl içinde hayata geçirmek için kullanılacak.

Bu yeni girişimler sayesinde; herkes için temiz enerjiyi savunan Seventh Generation projesi gibi global çapta devam eden işlerin yanı sıra Lipton Sürdürülebilir Çay Tarımı projesi ve Knorr’un geleceğe dost tarım uygulamaları için çiftçilere destek veren sürdürülebilir tarım projesi gibi uzun yıllardır Türkiye için değer yaratan önemli projelere yenileri eklenecek.

Alan Jope: “Gezegenimizin sağlığı için elimizi taşın altına koyuyoruz”

Unilever Dünya Başkanı Alan Jope, söz konusu gelişmeye ilişkin olarak, “Tüm dünya bir yandan Covid-19 salgınının yıkıcı etkileriyle baş etmeye çalışıp bir yandan da eşitsizliklerden kaynaklanan ciddi sorunlarla boğuşurken, iklim değişikliğinin hepimizi tehdit etmeye devam ettiği gerçeğini unutamayız. İklim değişikliği, doğanın bozulması, biyo-çeşitliliğin azalması, su kıtlığı gibi sorunlar aslında birbiriyle bağlantılı. Bu sebeple hepsiyle aynı anda mücadele etmeliyiz.

Bu mücadeleyi verirken iklim krizinin sadece çevre açısından acil önlem gerektirmekle kalmayıp, aynı zamanda hayatlarımız ve geçim kaynaklarımız üzerinde de korkunç bir etkisi olduğunu aklımızda tutmalıyız. Bu sebeple bu krizle mücadeleye yardımcı olmak için elimizi taşın altına koyuyoruz. Şirket olarak bünyemizdeki markalarımızla doğrudan harekete geçip somut adımlar atıyoruz. Ürünlerimiz ve faaliyetlerimizin çevre üzerindeki etkisini azaltacağız, gezegenimizin sağlığına yeniden kavuşması için üzerimize düşeni yapacağız” açıklamasını yaptı.

Marc Engel: “Doğayı canlandırmak için çiftçileri güçlendirmeliyiz”

Unilever Tedarik Zincirinden Sorumlu Dünya Başkanı Marc Engel de şunları söyledi: “İklim kriziyle mücadele ederken üstlendiğimiz ortak sorumluluk sadece sera gazı emisyonlarının dengelenmesini değil, mutlak biçimde azaltılmasını da gerektiriyor. Bunu başaracak ölçekte ve kararlılıktayız. Ama bu yetmez! İleride uzun yıllar boyunca gezegenimizin sağlıklı kalmasını istiyorsak doğaya yani ormanlara, toprak biyo-çeşitliliğine ve su ekosistemlerine de sahip çıkmalıyız.

Dünyanın birçok yerinde sürdürülebilir tarım üretimine çiftçiler ve küçük toprak sahiplerinin ekonomik ve sosyal açıdan katılmaları ormansızlaşmayı durduracak, ormanları eski haline döndürecek ve doğayı canlandıracak değişimin en önemli itici güçlerindendir. Sonuçta, toprağın yöneticileri onlar. Bu sebeple doğayı canlandırmakta kademe atlamak istiyorsak yeni nesil çiftçi ve küçük toprak sahiplerini güçlendirmeli ve onlarla çalışmalıyız.”

Mustafa Seçkin: “Kârlı büyürken topluma pozitif fayda sağlamak mümkün…”

Unilever Türkiye ve Ortadoğu Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Seçkin de Covid sonrası beklenen ekonomik daralma, işsizlik, iklim krizi gibi konuların çözümünde iş dünyasının rolünün daha kritik hale geldiğini belirterek şöyle konuştu: “İş dünyasından kısa vadede en büyük beklenti, Büyüme-Çevre-Toplum arasındaki dengeyi gözetmesidir. Şirketler olarak ticari faaliyetlerimizin sürdürülebilirliği için büyümek ve karlılığımızı gözetmek durumundayız, ancak bunu iklim krizi, artan eşitsizlikler, işsizlik ve derinleşen yoksulluğa sırtımızı dönerek yapamayız. Unilever Sürdürülebilir Yaşam Planı çerçevesinde 10 yıllık deneyimimiz büyüme ve çevresel etki arasındaki bağın birbirinden ayrılabileceğini, şirketin bir yandan kârlı büyürken diğer yandan topluma pozitif fayda sağlayabileceğini gösterdi.

Bu iş modelinin kazandıran bir iş modeli olduğunu yatırımcılarımız deneyimledi. 10 sene önce verdiğimiz taahhütlerin hiçbiri bizim tek başımıza gerçekleştirebileceğimiz hedefler değildi. İçlerinde gerçekleştiremediklerimiz de oldu ama birlikte hareket etmeyi, iş birliği yapmayı, ekosistemi mobilize etmeyi öğrendik. Özetle sürdürülebilir ve sorumlu büyüme, paydaşların faydasını gözeterek ve birlikte hareket ederek mümkün.

Biz 10 sene içinde bunun mümkün olduğunu teoride değil pratikte gördük. Şimdi önümüzde yeni ve iddialı hedefler var. İçinde bulunduğumuz yüzyılın en büyük krizlerinden biri olan bu dönemde de iyimserliğimizi koruyarak ve paydaş odaklılığımızı kaybetmeden en az zararla çıkacağımıza, orta vadede de yeni fırsatlarla daha iyi bir geleceği birlikte inşa edebileceğimize inanıyorum.”

Unilever’den Sürdürülebilir Yaşam İçin Yeni Önlem Ve Taahhütler

İklim kriziyle mücadele

Unilever’in bu başlık altında bilimsel verilere dayanarak oluşturduğu hedefler şöyle:

  • 2030 yılına kadar faaliyetlerden kaynaklanan karbon emisyonunun tamamen ortadan kalkmasını sağlamak ve değer zincirindeki ürünlerin sera gazı ayak izini yarıya indirmek.
  • İklim krizinin ölçeği ve aciliyeti doğrultusunda mevcut hedeflere ek olarak, kullanılan kaynak maddelerden mağazalardaki satış noktalarında bulunan ürünlere kadar tüm ürünlerden kaynaklanan emisyonları 2039 yılına kadar net olarak sıfırlamak…

Unilever, Paris Anlaşması’nın öngördüğü tarih olan 2050 yılından 11 yıl daha erken olarak belirlediği bu hedefe ulaşmak için, sera gazı emisyon düzeylerini aşağıya çekecek şekilde değer zincirindeki ortaklarıyla birlikte çalışmayı planlıyor. Bu bağlamda şirket, bilimsel verilere dayanarak kendine hedef belirleyen ve bu hedefi gerçekleştirme taahhüdünde bulunan tedarikçileriyle ortaklık kurmaya öncelik verecek.

Unilever, karbon ayak izi konusunda şeffaf olmanın, dünyadaki sıfır emisyon yarışında kendisine ivme kazandıracağını öngörüyor. Hedef, satılan her ürünün karbon ayak izini açıklamak. Bunu yapmak için tedarikçilerden kesilen her faturada şirkete sağladıkları mal ve hizmetlerin karbon ayak izini beyan etmelerini isteyecek bir sistem kurulacak. Veri toplama, paylaşım ve açıklama işlemlerini standartlaştırmak için diğer işletme ve kuruluşlarla ortaklık yapılacak.

Sıfır emisyon yarışının herkesin çaba göstermesini gerektirdiğini, şirketlerin tek başına bu geçişi sağlamak için gereken hıza ulaşamayacağını düşünen Unilever, tüm devletlere, iddialı net sıfır karbon hedefleri belirleme, kısa vadede ise emisyon azaltma hedefleri koyma ve bunları karbon fiyatlandırması gibi kolaylaştırıcı politika çerçeveleriyle destekleme çağrısında bulunuyor.

Doğanın korunması ve canlandırılması

Unilever on yılı aşan bir süredir uyguladığı sürdürülebilir kaynak kullanımı uygulamalarıyla sanayiye öncülük ediyor. Ormanla ilgili ürünlerin yüzde 95’i dünya çapında kabul görmüş standartlara göre “Sürdürülebilir kaynak kullanımına uygundur” belgesine sahip olan şirket, yine de ormanların yok olmasına son vermek için kendisini daha yüksek standartları karşılamak için zorluyor. Unilever bu kapsamda, ormansızlaşmaya sebep olmayan tedarik zincirini 2023’e kadar kurma vaadinde bulunuyor. Bunu gerçekleştirmek için de uydu ile takip, jeo-lokasyon takibi ve Blockchain gibi yeni çıkan dijital teknolojilerden faydalanarak, küçük toprak sahiplerini işin içine daha hızlı katarak ve türev kaynak kullanımına yönelik yaklaşımını değiştirerek izlenebilirlik ve şeffaflığı artırmayı hedefliyor.

Unilever, sürdürülebilir kaynak kullanımına devam etmenin ve ormansızlaşmaya son vermenin yanı sıra doğanın canlanmasına yardımcı olmak için de bazı hedefler belirledi: Yerel biyo-çeşitliliğin artırılması, toprak sağlığının eski haline getirilmesi ve suyun korunması ve suya erişim. Bu hedefleri gerçekleştirmek için şirket, çiftliklerinde çevreyi koruma ve canlandırma taahhüdünde bulunan yeni nesil çiftçi ve küçük toprak sahiplerini güçlendirecek.

Arazileriyle ilgili yasal haklarının güvence altına alınması, finansmana erişim imkânı sağlanması, finansal kapsayıcılık ve onarıcı uygulamaların geliştirilmesi konularında bu yerel işletmelere öncülük edecek. Bu bütüncül yaklaşımın, küçük toprak sahibi çiftçilerin geçim kaynaklarını geliştirerek doğanın canlanmasına öncülük etmeleri için onların elini güçlendireceği öngörülüyor.

Unilever ayrıca tüm tedarikçilere öncülük edecek Yenileyici Tarım Kurallarını yayınlıyor. Bu yeni kurallar, halen şirketin benimsediği ve sektörde sınıfının en iyisi olarak tanınan Sürdürülebilir Tarım Kurallarına dayanarak oluşturulacak. Bu kurallar kritik seviyedeki kaynakların yeniden geliştirilmesine yardımcı olacak tarım uygulamalarını ayrıntılı bir şekilde açıklayacak. Unilever geçmişte de yaptığı gibi, sektöründe değişime yön vermek amacıyla Yenileyici Tarım Kurallarını faydalanabilecek tüm kurum ve kuruluşlarla paylaşacak.

Unilever ayrıca suyu korumak için sarf edilen doğrudan çabaları da hızlandıracak. Dünya Bankası verilerine göre, şu anda dünya nüfusunun yüzde 40’ı su kıtlığından etkilenirken, 2,1 milyardan fazla insan güvenilir olmayan içme suyu tüketmek zorunda kalıyor. Unilever, 2030 yılına kadar 100 bölgede yaşayan yerel halk için su yönetimi programları uygulayacak. Bu amaca ulaşmak için Hindistan’daki fabrikalarının etrafındaki alanlarda su kalitesi ve tedariki risklerini azaltmaya yönelik hayata geçirdiği Prabhat programından öğrendiği derslerden faydalanacak.

Bu program su yönetimi konusunu bir topluluk bakış açısıyla ele alıyor ve sadece çiftçilere ekim dönemlerinde yardımcı olmakla kalmayıp suya kolay ve yeterli erişim gibi temel insani ihtiyaçlara da eğiliyor. Şirket, su yönetimi programı için bir model oluşturup, benzer programlar yürütmek için önemli tedarikçilerle ortaklıklar kuracak.

Unilever ayrıca Dünya Bankası’nın öncülüğünde kurulmuş çok paydaşlı bir platform olan ve Hindistan, Brezilya, Güney Afrika, Vietnam ve Endonezya gibi su stresi altında olan ülkelerde su yönetimi konusunda dönüşüme ve dayanıklılığın gelişmesine katkıda bulunan 2030 Su Kaynakları Grubu’na da katılacak.

Unilever, su kaynaklarını daha da iyi korumak amacıyla su ve sucul eko-sistemler üzerindeki etkilerini en aza indirmek için, ürün formülasyonlarını 2030 yılına kadar biyo-çözünebilir hale getirmeyi hedefliyor. Şu anda kullanılan bazı içerik maddeler için geçerli biyo-çözünebilir alternatifler bulunmamasına rağmen, şirket belirlediği hedefe ulaşmakta yardımcı olacak çözümler bulmak ve buna göre inovasyon çalışmalarına yön vermek için ortaklarıyla birlikte çalışmalar yürütecek.

Başa dön